Vergide Adaleti Zedeleyen Bazı Muafiyet ve İstisnalar
(26.06.2024)
Anayasa’nın “Vergi ödevi” başlıklı 73’üncü maddesinde; - Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre...

Anayasa’nın “Vergi ödevi” başlıklı 73’üncü maddesinde;

- Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. 

- Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.

- Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.

- Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Cumhurbaşkanı’na verilebilir.

Dikkat edilirse, söz konusu Anayasa maddesinde hem herkesin mali gücüne göre vergi ödemesi hem de vergi yükünün adaletli ve dengeli dağıtılması gerektiği açıkça belirtilmektedir.

Ne var ki gelinen noktada, 2024 yılı merkezi yönetim bütçesinde toplam sayısı 735’i bulan ve devlete ve dolayısıyla topluma maliyeti 2,2 trilyon TL’yi aşan çeşitli muafiyet ve istisnalar (vergi harcamaları) vergide adaletten ne kadar uzaklaşıldığının göstergelerinden biridir. 

Bu durum vergi kaybına da sebebiyet veren muafiyet ve istisnaların gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır. Her ne kadar ekonomi yönetiminin kamuoyuna yansıyan çalışmalarında söz konusu muafiyet ve istisnaların kaldırılması veya sınırlandırılması yönünde bazı öneriler bulunmakta ise de kısa vadede vergi gelirlerini arttırmaya odaklı olan bu tür çalışmalar yerine adaletli bir vergi sistemi için çok daha geniş kapsamlı bir çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır.

1. Basit usul mükelleflerine tanınan vergi muafiyeti

Kısaca ifade etmek gerekirse basit usul; gelir vergisine tabi ticari kazançların tespit usullerinden biri olup, 26.10.2021 tarihinde 7338 sayılı Kanun’la Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılan değişiklik sonucunda bu kanuna göre kazançları basit usulde tespit olunan mükelleflerin (bakkal, büfe, dolmuşçu, taksici, berber, tamirci ve benzeri esnaf) kazançları gelir vergisinden müstesna tutulmuştur. Pandemi sürecinde getirilen söz konusu istisna ne hikmetse pandeminin üzerinden uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen kaldırılmamıştır.

Basit usule tabi olanların kazançları gelir vergisine tabi olmadığı gibi mal ve hizmet satışları da KDV’den müstesnadır. 

Her ne kadar basit usule tabi olmanın bazı şartları bulunmakta ise de söz konusu şartlar arasında yer alan işyeri kira bedeli şartı taksici, dolmuşçu vb. kişiler için söz konusu olmadığı gibi, diğerlerinde muvazaalı kira sözleşmeleri ve/veya limiti aşan kira bedelinin elden, kayıtdışı şekilde ödenmesi suretiyle sağlanabilmektedir. 

Gelir Vergisi Kanunu’nda sayılan söz konusu şartlara ilişkin parasal tutarların gerçek anlamda tespiti mal ve hizmet bedellerinin banka veya ödeme kaydedici cihaz (yazar kasa, POS vb.) ile mümkün olduğundan uygulamada büfe, tekel bayi, tamirci, berber, taksici, dolmuşçu vb. esnafa müşteriler tarafından ödeme genellikle nakit (elden) olarak yapılmakta ve karşılığında herhangi bir fiş, fatura vb. talep edilmemekte ve verilmemektedir. Ödeme/tahsilatın bu şekilde yapıldığı bir durumda esnafın gerçek kazancının tespiti mümkün olmamaktadır. Bunun sonucunda, sanki aylık mal satışları 58 bin TL’yi, hizmet satışları ise 28 bin TL’yi geçmiyormuş bunların basit usule tabi kalması ve dolayısıyla tek kuruş vergi ödememesi durumu ortaya çıkmaktadır.

İşçilerin ücretlerinin bile asgari ücreti aşan kısmının vergilendirildiği bir ortamda ondan kat be kat fazla kazanan esnafın bu tutardaki kazancının vergilendirilmemesi haksız olduğu gibi Devleti yüzmilyarlarca lira vergiden mahrum bırakmaktadır. Bugün itibariyle basit usule tabi mükellef sayısı 827 bin 176 olup, bunların kişi başına düşen milli gelirin %15’i oranında gelir vergisi ödemesi halinde devletin yıllık vergi geliri 50 milyar TL tutarında artacaktır. 

Anayasamız herkesin mali gücüne göre vergi ödemesi gerektiğini emrettiğine göre basit usule tabi kişiler de mali güçleri yani kazançları ölçüsünde vergilendirilmelidir. 

2. Özel okullara ilişkin kurumlar vergisi muafiyeti

Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre;  okul öncesi eğitim, ilköğretim, özel eğitim ve orta öğretim özel okulları, özel kreş ve gündüz bakımevleri ile Cumhurbaşkanı’nca vergi muafiyeti tanınan vakıflara veya kamu yararına çalışan derneklere bağlı rehabilitasyon merkezlerinin işletilmesinden 5 hesap dönemi itibarıyla elde edilen kazançlar kurumlar vergisinden müstesnadır. 

Başlangıçta özel öğretimi desteklemek amacıyla sağlanan söz konusu vergi desteğinin Milli Eğitim Bakanlığı istatistiklerine göre özel öğretim kurumlarının sayısının 14.281’e ulaşmış olması, özel okullara ayrıca Hazine tarafından arazi ve arsa tahsisi suretiyle de destekte bulunulması, özel okul ücretlerinin astronomik düzeylere erişmiş olması ve özel okul işletmeciliğinde net kâr marjının %15-20 düzeyinde bulunması karşısında söz konusu vergi istisnasının kaldırılması vergide adalet açısından olduğu kadar, etkinlik açısından da elzem görünmektedir. 

3. Gayrimenkul Sektörüne İlişkin Muafiyet ve İstisnalar

3.1. Yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları

Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre, yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları kurumlar vergisinden müstesnadır. Bununla birlikte, uygulamada gayrimenkul yatırım fonu veya ortaklığına dahil edilecek vasfa sahip olmayan taşınmazlar bu sınıfa dahil edilmekte ve böylece vergi teşviki suiistimal edilmektedir. 

Gayrimenkul sektöründeki rantın büyüklüğü de nazara alındığında söz konusu istisnanın gözden geçirilmesi gerekmektedir.

3.2. Organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerindeki taşınmazlar

Katma Değer Vergisi Kanunu’na göre, organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin kurulması amacıyla oluşturulan iktisadi işletmelerin arsa ve işyeri teslimleri KDV’ye tabi değildir. Bununla birlikte, uygulamada bu tür sanayi sitelerinde edinilen arsalar üzerinde uzunca bir süre ya işyeri kurulmamakta ve/veya işletilmemekte ve böylece sanayiyi teşvik etmek amacıyla getirilen istisna taşınmaz rantına kurban gitmektedir. 

3.3. Hazinece Yapılan Taşınmaz Teslimi ve Kiralamaları 

Katma Değer Vergisi Kanununa göre, Hazinece yapılan taşınmaz teslimi ve kiralamaları, irtifak hakkı tesisi, kullanma izni ve ön izin verilmesi işlemleri ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca yapılan arsa ve arazi teslimleri, belediyeler ve il özel idarelerinin mülkiyetindeki taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler KDV’den müstesnadır. Aynı şekilde, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda kantin olarak belirlenen alanların okul aile birlikleri tarafından kiraya verilmesi işlemleri ile Sağlık Bakanlığına bağlı hastane, klinik, dispanser, sanatoryum gibi kurum ve kuruluşların yapacağı Gelir Vergisi Kanununun 70’inci maddesinde belirtilen mal ve hakların kiralanması işlemleri KDV’den müstesnadır.

Bununla birlikte, uygulamada Hazine ve söz konusu kurumlarca tarafından yapılan ihalelerde muhammen bedelin düşük belirlenmesi, Hazine taşınmazı satışı ve kiralamaların sayısı ve hacmi ve ihale süreçlerindeki bazı usule aykırılıklar dikkate alındığında vergide adalet ve etkinlik açısından söz konusu istisnasın kaldırılması gerekmektedir. Kaldı ki, diğer kamu taşınmazlarına sağlanmayan istisnanın sadece Hazine ve TOKİ taşınmazlarına sağlanması eşitlik ilkesi açısından da sorunludur. 

4. Teknoparklara İlişkin Muafiyet ve İstisnalar

4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’na göre, yönetici şirketlerin bu Kanun uygulaması kapsamında elde ettikleri kazançlar ile bölgede faaliyet gösteren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu Bölgedeki yazılım, tasarım ve Ar-Ge faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları 31/12/2028 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır.

Bunun yanı sıra gerek söz konusu kanun gerekse Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Katma Değer Vergisi Kanunu’nda Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’ndeki bazı faaliyet ve işlemlere ilişkin vergi istisnaları yer almaktadır (Ücretlerde vergi istisnası, gümrük vergisi ve harç istisnası vb.).

4691 sayılı Kanun’un 2001 yılında yayımlandığından beri teknoparkların belli bir olgunluğa eriştiği ve uygulamada aslında 4691 sayılı Kanun kapsamında sayılmayacak faaliyet ve işlemlerin çeşitli yöntemlerle bu kapsama sokularak vergi teşvikinin suiistimal edildiği dikkate alındığında söz konusu vergi istisnalarının gözden geçirilmesinde fayda bulunmaktadır. 

5. Engellilere ilişkin ÖTV muafiyeti

4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’na göre, motor silindir hacmine bakılmaksızın, hesaplanması gereken özel tüketim vergisi ve diğer her türlü vergiler dâhil bedeli 1.591.200 TL'nin altında olan binek otomobil, panelvan, pick-up, arazi taşıtı, ATV, jeep, steyşın vagon, vb. taşıtların, engellilik derecesi %90 veya daha fazla olan malul veya engelliler tarafından beş yılda bir defaya mahsus olmak üzere ilk iktisabı ÖTV’den müstesnadır.

Bununla birlikte, uygulamada söz konusu istisnanın engellilerin akrabaları tarafından amacı dışında kullanılması nedeniyle engellileri korumaya yönelik amaç tam olarak gerçekleşmemekte ve dolayısıyla adaleti sağlayamaya yönelik söz konusu istisna adaletsizlik yaratmaktadır. 

6. Diğer muafiyet ve istisnalar

Vergi mevzuatımızda yer alan diğer bazı muafiyet ve istisnalar güncel gelişmeler karşısında ya amacını yitirmiş ya da sosyal adalet açısından sorun teşkil etmeye başlamıştır. Bunlardan biri herhangi bir parasal sınırlamaya tabi olmayan nafakalar (alanlar için) olup, mahkemelerce hükmedilen nafaka kişilerin statüsüne görev ciddi tutarlara erişmekte ve alan açısından geçim kaynağı yerine bir nevi gelir kaynağına dönüşmektedir. Bu nedenle, örneğin nafakaların brüt asgari ücreti tutarının gelir vergisine tabi tutulması düşünebilir. 

Buna benzer şekilde, vergi mevzuatımızda yer alan diğer bazı muafiyet ve istisnaların değişen ekonomik ve sosyal koşullar karşısında gözden geçirilmesi gerekmektedir. 

Sonuç 

Vergi muafiyet ve istisnaları belli bazı faaliyet ve işlemlerin desteklenmesi açısından gerekli ve önemli olmakla birlikte söz konusu muafiyet ve istisnaların değişen sosyo-ekonomik ve teknolojik şartlar doğrultusunda gözden geçirilmesi gerekmektedir. Fakat bu yapılırken kısa vadeli hedef olarak vergi gelirini artırmak yerine, Anayasa’da ifadesini bulan vergide adalet ilkesi çerçevesinde hareket edilmesi vergiye uyumu arttıracağı gibi uzun vadede vergide etkinliği de arttıracaktır. 



Kaynak: Ahmet Arslan / Ekonomim.com