Sahte Belgede Doğru Bilinen Yanlışlar
(24.09.2024)
Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri “kayıt dışı ekonomi”, kayıt dışı ekonomi­de en fazla kullanılan araç ise “sahte...

Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri “kayıt dışı ekonomi”, kayıt dışı ekonomi­de en fazla kullanılan araç ise “sahte belge”dir. Bu nedenle, Türkiye’de sahte belge düzenleme veya kullanma yoluyla işlenen vergi kaçakçılığı suçu çok sık görülür.

2023 yılında Vergi Usul Kanunu’nda (VUK) düzenlenen vergi suçları nedeniyle Cumhuri­yet başsavcılıklarındaki 26.911 adet dosyadan 22.601 tanesi için kamu davası açılmıştır. Bu davalarda 24.539 kişi sanık olarak yargıç kar­şısına çıkmış. Geçen yıldan devreden dosya sa­yısı 59.917, sanık sayısı ise 63.900. Sanıklara is­nad edilen eylemle ilgili bir veri yok, ancak başı çeken eylemler arasında sahte belge düzenleme ve kullanma olduğuna şüphe bulunmamaktadır.

Mükellef çok iyi bilinçlenmeli

“Sahte belge”, VUK’da “gerçek bir muame­le veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge” olarak tanımlanmak­tadır. Açıklamak gerekirse, ilgili belgenin dü­zenlenmesini gerektiren hukuki ilişki taraflar arasında olmamasına rağmen varmış gibi dü­zenlenen belge “sahte”dir. Örneğin, taraflar arasında alım-satım ilişkisi olmamasına rağ­men, bir taraf diğer tarafa mal ya da hizmet satmış gibi bir fatura düzenlerse, düzenlenen belge “sahte fatura”dır.

Bu faturayı hem dü­zenleyen (/satıcı) vergi kaçakçılığı suçu işle­miş olur hem de o faturayı alıp kullanan (/alı­cı). Kullanma, eğer o fatura vergi beyanname­sinde dikkate alınmışsa vardır. Fatura sadece deftere kaydedilmişse, somut olayın şartları­na göre sahte belge kullanma yoluyla vergi ka­çakçılığına teşebbüsten söz edilebilir.

Türkiye’de pek çok vergi mükellefi, “gerçek­ten de bu gideri yaptık, dolayısıyla faturada satıcı olarak başka kişinin isminin yer alma­sı sorun olmayacağına” inanmaktadır. Bu ne­denle, satıcının “birlikte çalıştığım kişi, eski iş­letmem, eski çalışanımın firması” gibi açıkla­malarını dinleyerek, faturada satıcının değil o kişinin/işletmenin isminin yer almasını kabul etmekte. Bunun, sahte belge olduğu konusunda mükelleflerin çok iyi bilinçlendirmesi gerekir.

Belgenin düzenlenmesini gerektiren hu­kuki ilişki taraflar arasında mevcut olmakla birlikte ilişkinin içeriği belgeye yanlış akta­rılmışsa, artık “sahte belge” değil “muhtevi­yatı itibariyle yanıltıcı belge” var demektir. Örneğin, taraflar arasında alım-satım ilişki­si olmakla birlikte, satılan mal/hizmet ya da tutar faturaya yanlış yazılmışsa “muhteviyatı itibariyle yanıltıcı fatura” söz konusudur.

Bu bağlamda, VUK’da kullanılan “kısmen sahte fatura” ibaresi tartışmaya açıktır. Çünkü, bel­genin sahte olup olmadığı konusundaki temel kriter, o belgenin düzenlenmesini gerektiren hukuki ilişkinin taraflar arasında olup olma­dığıdır. Eğer var, ama belgeye örneğin satılan mallarla birlikte satılmayanlar da yazılmış ise, artık muhteviyatı itibariyle yanıltıcı fatu­radan söz etmek gerekir.

Vergi kaçırmanın suçu 8 yıl hapis

Belgenin sahte mi yoksa muhteviyatı itiba­riyle yanıltıcı belge mi olduğu çok önemlidir. Çünkü, muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyerek veya kullanarak işlenen vergi ka­çakçılığı suçunun cezası 18 aydan 5 yıla kadar hapis cezasıyken, sahte belge düzenleyerek ve­ya kullanarak işlenen vergi kaçakçılığı suçunun cezası, 5 yıldan 8 yıla kadar hapis cezasıdır.

Vergi kaçakçılığı suçunun varlığı için kast şarttır; yani, suçun yasal tanımındaki unsurla­rın bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ge­rekir. Eğer eylemin icrası sırasında suçun ya­sal tanımındaki maddi unsurlar bilinmiyorsa, kast değil “hata” vardır. Bu, çok önemli bir fark­tır ve hatta beraate kadar götürür. Ancak, vergi kaçakçılığı suçu bakımından ülkemizde, teknik bir hukuk konusu olan “hata” neredeyse bilin­meme/uygulanmama derecesindedir.

Diğer yandan, Türkiye’de vergi idaresi sadece eylemin varlığı konusunda değil, kast konusun­da da denetim yapmaktadır. Bu bağlamda, sahte belge düzenleyenlerin “kasten” hareket ettiğini karine olarak kabul ederken, sahte belge kulla­nanlarda kastın olmayabileceğini kabul etmek­tedir. Oysa, yukarıda bahsedilen hata önemli bir konudur. Diğer yandan, “bilmeme” argümanı, hem alıcı hem de satıcı için eşit değerdedir.

Pe­kala, faturayı düzenleyen satıcı alıcının kimliği konusunda yanılmış/yanıltılmış olabilir. Buna karşılık alıcı tacirin, Anayasa Mahkemesi’nin yaklaşımıyla, kendisine verilen faturada satıcı (/düzenleyici) olarak gözüken kişinin kendisini malı/hizmeti satandan başka biri olup olmadı­ğını kural olarak bilmesi beklenir. Neticede, ay­nı sektörde çalışanlar birbirlerini bilirler ve za­ten “basiretli tacir” bunu kontrol eder.

Vergi idaresinin, mal ve hizmetlerde üretim­den tüketime kadar tüm zincirlerde standart kullanım ve firelere ilişkin veri bankası oluş­turması, sahte belgeyle mücadelede büyük öne­me sahiptir.



Kaynak: Funda Başaran Yavaşlar / Dünya Gazetesi