Uyumlu Mükellef İndirimi ve Yaklaşım Farklılığı

Vergi aflarının adaletsizliklere yol açtığı, vergilerini dürüst ve zamanında ödeyen mükelleflerin cezalandırılması sonucunu verdiği, oysa onların ödüllendirilmesi gerektiği, vergiye gönüllü olarak uyum sağlayanlara bazı kolaylık veya ayrıcalıkların tanınması gerektiği şeklindeki haklı görüşlerin etkisi ile Gelir Vergisi Kanunu’nun mülga mükerrer 121. maddesi 6824 sayılı Kanunla ve “vergiye uyumlu mükelleflere vergi indirimi” başlığı ile yeniden canlandırılmış ve söz konusu haklı eleştiriler karşılanmaya çalışılmıştır.

Bu düzenlemede daha sonra çeşitli kanunlarla değişiklikler yapılmıştır. Biz maddenin bugün için geçerli şekli üzerinde duracağız.

Düzenleme ile ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle gelir vergisi ile kurumlar vergisi mükelleflerine (finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösterenler, sigorta ve reasürans şirketleri ile emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım fonları hariç), yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin %5’ini indirme hakkı, bazı koşulara bağlı olarak tanınmıştır. Ancak hesaplanan indirim tutarına da (2024 yılı için 6.900.000 TL, 2025 yılı için 9.900.000 TL) sınır çizilmiştir. Burada indirilecek tutarın ödenmesi gereken vergiden fazla olması durumunda kalan tutar, yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihi izleyen bir tam yıl içinde mükellefin beyanı üzerine tahakkuk eden diğer vergilerinden mahsup edilebilecektir. Bu süre içinde mahsup edilemeyen tutarlar ise red ve iade edilmeyecek. Buradaki “red ve iade edilmez” düzenlemesi, eşitliği zedelemesi yönüyle hukuka aykırıdır. Yargıya taşınabilir niteliktedir.

Kanunda bu indirimden yararlanma koşulları aşağıda özet olarak aktaracağımız şekilde belirlenmiştir.

  • İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş (Kanuni süresinde verilen bir beyannameye ilişkin olarak kanuni süresinden sonra düzeltme amacıyla veya pişmanlıkla verilen beyannameler bu şartın ihlali sayılmaz.) olması,
  • İndirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla, söz konusu vergi beyannameleri üzerine tahakkuk eden vergilerin ödenmiş olması

(Yani önceki iki yıl beyannamesini süresinde vermiş ama vergilerini ödememiş bir mükellef indirimden yararlanılmak istenilen yılın beyannamesini vereceği günden iki gün önce birikmiş borçlarını öderse, vergiye uyumlu mükellef olacaktır. İki senedir vergi ödemeyen adamı vergiye uyumlu kişi kabul eden bir düzenlemenin, her halde savunulabilir bir yanı olmasa gerekir diye düşünüyorum, bu koşulun bence gözden geçirilmesi gerekir.)

(Burada geçen vergi beyannameleri ibaresi, yıllık gelir vergisi ve kurumlar vergisi beyannameleri, geçici vergi beyannameleri, muhtasar, muhtasar ve prim hizmet beyannameleri ile Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi beyannamelerini; vergi ibaresi, anılan Bakanlığa bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken beyannameler üzerine tahakkuk eden vergileri ifade etmektedir.)

  • Vergi aslı (vergi cezaları ile fer’i alacaklar dâhil) 1.000 Türk lirasının üzerinde vadesi geçmiş borcun bulunmaması, (Buradaki parasal değer maalesef yıllardır güncellenmemiştir)
  • İndirimden yararlanılacak beyannamenin ilgili olduğu yıl ile önceki iki yıl içerisinde kesinleşmiş olması koşuluyla söz konusu vergi beyannamelerindeki vergi türleri itibarıyla ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış bir tarhiyat bulunmaması (Kesinleşen tarhiyatların, indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl için geçerli olan, birinci fıkradaki indirim tutar sınırının %1’ini aşmaması durumunda bu şart ihlal edilmiş sayılmaz.),
  • İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile önceki dört takvim yılında Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesinde sayılan fiillerin işlenmemiş olunması.

Kanunla aranılan koşullar bunlar. Bu koşulların uygulamasına gelince, bir yaklaşım farklılığı karşımıza çıkıyor.  İdari yaklaşım, katı uygulamayı yansıtıyor. Ancak kanuni idare ilkesi ve yasallık ilkesi çerçevesinde faaliyette bulunan idareyi, yorum yeteneği ve takdir hakkı kullanım olanaklarının sınırlı olması dolayısıyla, uygulamada koşulları katı uygulamakla eleştirmek mümkün değildir. Buna karşılık kanunları vicdani kanaat ve hakkaniyet ilkeleri uyarınca adaleti sağlayacak şekilde uygulamak mevkiinde bulunan yargı yaklaşımı, koşulların yorumunda daha adil bir yaklaşım sergilemektedir.

Öte yandan maddenin yeterli açıklıkta ve netlikte yazılmamış olması dolayısıyla idari anlayış ile yargı anlayışı arasında da yorum farklılığı bulunmakta, bu da söz konusu indirimin uygulama başarısını olumsuz etkilemektedir.

Köşemin sınırları dolayısıyla, konunun emsal içtihatlarla izahını zorunlu olarak gelecek yazıma bırakıyorum.


Kaynak:Bumin Doğrusoz / Ekonomim.com